İkinci haftayı İzmir'in Bergama ilçesinde geçirdik.
ASKLEPİON
Asklepion antik kentine girişte çok sütunlu uzun bir yol bizi karşıladı. Bu yola Kutsal Yol anlamına gelen Via Tecta deniyormuş. Eskiden bu yolun iki tarafında hastaların tedavisinde işine yarayacak hertürlü ilaç ve eşya satılırmış. Yolun sonunda geniş bi açıklığa çıktık. Bu tören meydanı üç yandan sütunlu galerilerle çevrili ve burada iyileştirici güce sahip sağlık tanrısı Asklepieios'un tapınağı, iki küçük tapınak daha, hastaların iyileşmek için uykuya yattıkları odalar ve yıkanma için kür yerleri bulunuyor. Ayrıca ortada hala su akan bir çeşme mevcuttu. Yalnızca temelleri günümüze ulaşabilmiş olan uyku odaları Hellenistik Döneme ait.
Roma Dönemi büyük meydanın planlanması esnasında Hellenistik Dönemde yapılmış üç küçük tapınak, uyku odaları, kutsal kaynak ve havuzlar yerlerinde bırakılmıştır.
Odaların etrafı güney ve doğu yönlerinden galeriler, batı ve kuzey yönlerinden ise duvarlarla çevrelenmiş.
Olumsuz hava şartlarına karşı hastaları ikinci yuvarlak yapının alt katı ile kutsal alandaki uyku odalarına ulaşımı üstü tonozla örtülü 70 m uzunluğundaki yeraltı geçitiyle sağlanmaktaymış. Tünelin basamaklarından akan suyun tünelde çıkardığı sesin gerçekten rahatlatıcı bir etkisi vardı.
Bu arada Asklepion'da yetişmiş iki büyük hekim tanıyoruz; Hipokrat ve Galenos; ki buradan anlaşılıyor ki hekimlik burada bayağı gelişmiş durumda.
Kutsal alanın kuzeybatı yönünde kalan tarafında kayalardan oyulmuş yarım daire formunda bir amfi tiyatro karşımıza çıktı. yaklaşık 3500 kişi alabilen bu tiyatronun sahne binası 3 katlı. Anadoluda yapılan ilk 3 katlı sahne binasıymış bu amfi.
Mısır Tanrıları Tapınağı olarak da bilinen Kızıl Avlu, Mısır yeraltı tanrısı Serapis ve ona bağlantılı olan İsis ile Harporakes'e adanmış, daha sonra Havari Yuhanna'ya adanmış ve vahiyin 7 kilisesinden biri olmuştur.
Yapı kırmızı ateş tuğlasıyla yapıldığından dolayı halk arasında “Kızıl Avlu “ olarak isimlendirilmiş. Gerçi, önceleri bütün tuğlaların üzeri renkli mermer levhalarla kaplıymış ancak geriye sadece bazı dirsek bloklar kalmış. Ateş tuğlaları verimli Kaikos’un (Bakırçay) kenarındaki tuğla ocaklarından alınmış.
-Yapıyla ilgili mimari bilgiyi şu siteden aldım: http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/14/715/9066.pdf
Avlu simetrik kulelere sahip.
Roma İmparatorluk Dönemi mimarisinde Pergamon'daki yapının paraleli yoktur. Hem merkezdeki bir salon yapısı ile bir
dikdörtgen yapı oluşturan üçlü avlu kombinasyonu, hem de merkezi yapıların meydana getirdiği mimari oluşum alışılmışın dışında durumlardır. Bu bağlamda, farklı, alçak ve derin su tekneleri gibi yeraltı geçitleri de merkezi yapının, yani Kızıl Avlu’nun, özel elemanlarıdır. Su tekneleri, suyun belirleyici rol oynadığı Mısır kültleriyle kolayca ilişkilendirilebilir.
. Kızıl Avlunun arka kısmında bulunan, duvar şeklinde
örülerek oluşturulmuş bir kaideye sahip,
olasılıkla bir kült heykeli için yapılmış olan
büyük bir podyum yapının dinsel içerikli
olduğunu gösterir. Bunlardan başka Kızıl
Avlu'nun iki yanındaki avluların Mısır etkisindeki destek figürleri ile yapılmış mimari
donanımı yapının tanımlanmasına yardımcı
olan belirleyici bir niteliktir. O. Deubner ve
R. Salditt-Trappmann yapının bu özelliklerinden dolayı İskenderiye veya Mısırlı tanrılara adandığını kabul etmişlerdir.
AKROPOL
Kızıl Avlu'dan çıkınca Akropol'e doğru yol aldık. Bu sırada yolda gördüğümüz Bergama evleri renkleriyle çok ilgi çekiciydi.
Akropol antik kenti tepeye kurulu olduğu için oraya teleferik ile çıktık.
Traianus Tapınağı
Burası Akropol'ün en yüksek yeri.
Kuruluşu
arkaik döneme kadar uzanan Bergama’nın Roma döneminde, İmparator Hadrianus ölen
İmparator Traianus’u tanrılaştırmış ve anısına tapınak inşaa ettirmiş. Öncelikle kemer ve tonozlarla mevcut yer düz bir alan
haline getirilmiş. Roma çağında bu bir
gelenekmiş. Bu arada bu alan akropolün en yüksek tepesi.
Tapınağın temeli, kesme blok taşlarla ana kayaya kadar
indirilmiş durumda. Tapınak önceleri üç
sıra halinde beşer adet yan yana dizili odalardan oluşturulmuş. Ama bu odalar,
orta çağda sarnıç haline getirilmiş. Aşağıda bulunan giriş açıklıkları taş
levhalarla kapatılıp, duvarlar su geçirmez harç ile sıvanıp, suyun alınması
için delikler açılmış. Bu tonozlardan birinde bulunan bir kireç ocağında az da
olsa kalıntılar bulunmuş ve bir fikir vermesi açısından yerinde korunarak,
yılların verdiği tahribatın daha kolay gözlemlenmesi amaçlanmış. Terasa 23 metre
yüksekliğinde destek duvarları örülmüş. Duvarın ortasında yatay bir silme, üst
kenarında bir sıra pencere halinde görünen tonozlu kemerler yapılmış. Tapınak, kutsal
alanın tam ortasında bulunuyor. Korinth düzeninde 6X9 sütunlu bir Peripteros
olarak şekillendirilmiş.
AMFİTİYATRO
Bergama
tiyatrosu roma döneminde yapılan en dik tiyatro imiş. Gerçekten de o kadar
dikti ki korka korka anca 4- 5 basamak inebildik. Tiyatro yaklaşık 10
bin kişi alabiliyor. Helenistik dönemde yapılan tiyatronun uçuruma bakan ön tarafı
setlerle sağlamlaştırılmış. Önceleri tiyatronun ahşap bir sahnesi varmış ve bu
sahne sökülüp takılabilecek biçimde yapılmış.
ZEUS SUNAĞI
Helenistik dönemi mimarisinin en güzel örneği olduğu
bilinen sunağın şuanda maalesef yalnızca temelleri kalmış. Sunaktaki kabartmalarda anlatılan
konu Gigantlarla(yaratıklar) Tanrıların savaşıdır. Bergama hellenistik dönemde
zirve yapmış bir iyon kentidir.
KÜTÜPHANE
Trajan tapınağı ile Artemis tapınağı
arasında kalan kısımda meşhur Bergama
kütüphanesi bulunmakta. Zamanının en büyük ikinci kütüphanesi imiş ve 200.000
den fazla eser bulunabiliyormuş. Ancak bizim görebildiğimiz sadece birkaç küçük
sütun.
ATHENA TAPINAĞI
Kentin koruyucusu sayılan akıl ve
savaş tanrıçası Athena adına
yapılan bu tapınak Akropol'ün en önemli
mekânıymış. Dor düzeninde yapılan bu tapınağın birçok parçası Berlin Müzesinde olduğu için sadece
temellerini görülebildik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder